Ramazanda Ağır Tahrik
'Açkan Sen, Sen Değilsin'
Van'ın Kent Hafızası Sait Ebniç Hocamız'dan, alış veriş yaparken tok karnına gidilmesi önerisini destekleyen keyifli bir iftariyelik yazı...
RAMAZANDA AĞIR TAHRİK
Geçen gün ramazanın birinci günü evin ihtiyaçlarını almak için çarşıya çıktım. Ramazanın ilk iftarına birkaç saat kala “memleketimden alışveriş manzaralarına” tanık oldum. Soluk benizli oruçlu yüzleri, çocuksu neşeyi, izleyerek “şunların haline bak yiyemeyeceklerini bile bile nasıl gördükleri her şeyi satın almak için didiniyorlar” diye kendi kendime terennüm ettim.
Keşke demez olaydım!!.
"Ayıplama gelir başına” sözünün doğruluğu kafama dank ettiğinde; elimdeki poşetlerde iki yüz elli gram taze mahsul kavrulmuş leblebi, bir kavanoz dolu turşu, altı tane horoz şekeri, dört adet çarşı çöreği, bir kilo nar gibi kızarmış baklava, buharı üstünde tür tüten ramazan pidesi, yarım kilo Bahri’nin çiğ köftesi mevcut bulunuyordu.
Neyleyim o gün çarşıyı saran kavrulmuş kahve kokusu her tarafı kaplamıştı. Kavrulmuş kahve aziz ramazan günü kaldırımın dibine bırakılır mı?
Efendim hele o neydi öyle! Bir tepsi saray baklavası. Elyafındaki o incelik, o tap tazelik gül yaprağı gibi zarif ve nazik. O kabarıklıkta bir manolya goncası dolgunluğu ve dilimlerindeki intizam. Hani üstü sert, kıtır kıtırdır da ısırınca ağzınız balla dolar.
İnsaf bu derece ustalıklı bir lezzet ve letafet henüz dünya yüzünde yoktur. Hızımı alamadım bir de üstüne kemal numunesi olarak tatlılardan keşkülü fukara aldım. Beni beşer için lezzeti son haddine vardıran bu lezzet için "Allahını seven beni tutmasın!!" naraları attıracak oruç ağız çarşının ağır tahriki altında kalmış nefsine rüşvet verenler taifesine dahil oldum.
Böyle günlerde aç karnına muhakemeden çok muhayyilenin koku göz hassasına hitap eden pazarlama stratejisinin iğvasına kapıldım.
İftara yakın poşetlerle eve döndüğümde poşetleri yerleştirirken hanım ilk önce Turşu’yu ardından baklavayı görünce şaşırdı “bu ne?” “ne alaka” “hani verdiğim listeden hiçbirini almamışsın” diye fırça yiyince.
Ben de her şey o fırındaki o fettan baklavanın ağır tahrikiyle başladı dedim.
Bütün cürüm onun dedim.