Biz öldük, siz ölmeyin!

Babam kalp krizi geçirince, Şemdinli Devlet Hastanesine kaldırdık. Tam 1 buçuk gün, hastanede "normal bir sancı" denildi ve kalp krizi olduğunu anlamadılar. Babam 1 buçuk gün o eziyette kaldı.

Kalp krizi olduğu anlaşılınca, Hakkari Devlet Hastanesi yoğun bakımına sevk edildi. Burada bir buçuk gün boyunca tıkanan damarları açmaya çalışıyorlar, sonuç alamayınca Van Bölge ve Araştırma Hastanesine sevk ediyorlar. Şemdinli Devlet Hastanesinde uyguladıkları ilaçlı tomografi, babamın açık olan damarlarında ve böbreklerinde hasar oluşturdu.

Bölge Hastanesindeki anjiyodan sonra babam bir kaç saat iyi oldu. Aynı günün gece yarısında, kendi deyimiyle, sanki vücuduna doldurulmuş olan barutlar patlatılıyordu ve acilen ikinci kez anjiyoya alındı. Yoğun bakım sırasında enfeksiyon kapmış!

İkinci anjiyodan sonra babam yoğun bakıma alındı. Bir gün diyalize alacaklarını söylediler. Babama ben eşlik ettim. Diyaliz ünitesinde, cihaza bağlanmadan tam 53 dakika bekledik. Çalışanların deyimiyle, tek cihaz arızalıydı. Hayatımda gördüğüm en amatör tamirat yapıldı: Elindeki malzeme çantalarıyla gelen ustaların hiç birinin hiç bir sağlık sağlık tedbiri olmadı. Tarlada çalışır gibi, malzemelerini yoğun bakım odasına dizip, babamın 1 metre uzağındaki cihazı onardılar. Bir saate yakın.

Diyaliz cihazı, karaciğerini zedeledi. Karaciğeri, akciğeri zedeledi. Devletin hastanesinin yoğun bakım servisinde... Kalp krizi geçirdiği için hastaneye kaldırdığımız babam, enfeksiyonun vücuduna yayılmasıyla vefat etti.

Babam vefat ettiğinde, cesedini sedye üzerinde yoğun bakım kapısına getirerek, "babanız vefat etti, onu alabilirsiniz" dediler. Açıklama bu kadar. İki görevliden birinin elinde siyah çöp poşetinin içindeki eşyalarını, ikinci görevlinin elindeki ölüm tutanağını ve sedyede üzeri örtülmüş babamın cesedini bu şekilde teslim aldık. Hıçkırıklar, ağlamalar, haykırışlarla, sedye üzerindeki babamın cesedinin yanına, çöp poşetindeki eşyalarını ve ölüm tutanağını bırakarak, hastane koridorundan morga götürdük.

Hikaye bu kadar...

Babamın yoğun bakımda olduğu 16 gün boyunca, hiç bir görevlide eldiven, maske, galoş görmedik. Güvenlik görevlileri bizimle konuşurken, gözleri telefonda oynadıkları oyunlarındaydı.

Doktordan hiç bir zaman sağlıklı bilgi alamadık. Geceleri hastaneye madde bağımlıları, torbacılar, ayyaşlar doluşuyor ve hastanede sabahlıyordu. İnsancıl, uluslararası yasalara uygun, insani ve olması gerektiği gibi bir muamele görmedik. Saat başı yoğun bakımdan kurbanlık koyun gibi çıkarılan cesetler, beton üzerinde sabahlayan hasta yakınları ve ölüm çığlıkları, orada kaldığımız 23 günün en gerçekçi özetiydi.

Yürüyerek hastaneye gelen babamı, emin ellerde kaptığı enfeksiyon nedeniyle kaybettik.

Babam deyip geçmiyorum. Öl(dürül)eceğini bile bile sağlık çalışanlarına büyük saygı gösterecek kadar asil, son nefesinde "misafirlere iyi bakın" diyecek kadar mertti. Mirac gecesini bekleyecek kadar sabırlı, yüzbinlerin duasını alacak kadar güvenilirdi.

Babam, hiç bir ihmal olmadan, eceliyle vefat etti!!!

Vanlı Nihat Hoca Köşe Yazıları

Kaynak: Lokman Tekin (Eğitimci ve Yazar)