Sait Ebinç'in Kaleminden Eski Van Şehrinde Kısa Bir Gezinti
Van'ın kent hafızası Sait Ebinç'in kadifemsi kaleminden, okuyanlara zamanda yolculuk yaptıran, Eski Van Şehrinde kısa bir gezinti...
Epeyce zaman oluyordu ki güzel serin bir ramazan ikindisinde kendimi kırlara vurdum.
Başımı alıp aheste adımlarla eski harabe şehri boydan boya kat ettim.
Hava sâkin, sâf ve hareketsiz. Her tarafa baharın serinliği ve nemi çökmüş.
Sema büsbütün bulutsuz.
Güneşin parlak ışıltıları çimenlere yayılmış kır papatyaları çimenler arasından tek tük yeryüzüne kıyam etmiş.
Eski alışkanlığımdır ne zaman bu yıkık beldeye gelsem manevi bir haz alırım.
Bir hoşluk hissi bir huzur hissederim. Kadim zamanların bu harabe beldesinde bir yadigarı nefes arıyorum.
Bu insansız hayatsız sükûnetli yıkık beldenin tenhalığında şehrin eski şenlikli mutlu zamanlarını tahayyül ediyorum.
Muhayyilemin kanatlandırdığı ruhum bu sessiz mazi içinde dolaşıyor.
Bu yıkık beldenin bir zamanlar bağlar bahçeler içinde yalnızlıklarına gömülmüş sakız gibi beyaz badanalı eski evlerini düşündüm.
Harebelerin yıkıntıları altında bir pınar akıyordu.
Yanından geçtiğim bu metruk harebelerin sükûtu asırları görmüş beşerin hatıralarını saklıyordu.
Şehrin yanı başındaki göl gümüş bir ayna gibi parlıyordu.
Yanımdaki bir harabeyi gizli bir çeşmenin uğultusu kemiriyordu. Ben şimdi oturmuş bu tenha sahilde bu şehrin eski neşeli şetaretli günlerini hayal ediyorum.
Burası benim için bütün bir hayal alemi ağaçların türlü gölgeleri altında Horhor bağlarına yaklaştıkça ruhumda bir takım tarihi hatıralar uyanıyor.
Bu bağların üzerinden bir asırdan fazla zaman geçmiş.
Asırlardır bu bağlar kaç bahar, kaç hazan gördüğü halde ruhaniyetinden bir şey kaybetmemiş. Sonsuz yeşillikler içinde güneşe karşı titreyen ışığın suları, perişan saçlarını sallayan söğütler, möhrelerin dibinde göğe kıyam etmiş kavaklar arasından geçtim.
Bu müthiş tenha ramazan ikindisinde Horhor bağlarının ağaçlarla çevrelenmiş çimenler geçmiş zamanın bir hayat nişanı gibi durgun gölün yelkenleri gibi su üstünde ruhumu sallıyordu.
Mağrip vakti güneş tabiatın dudağına son sessiz busesini kondurarak yeni iklimlere taze sabahlara doğru koşup gidiyordu.
Van Kale’sinin burçlarında bir redif iftar topunu ateşliyordu.
Beş asırlık Hüsrev paşa camiinin minaresinden gâmlı gâmlı mağrip ezanı gönlüme dolarken göklere ezanın sesi ruhani şiirini döküyordu. Uzakta Erek Dağı’nın dumanlı başı gittikçe çekiliyordu.
Denizin hafif dalgalarında ıslanan sahil asırlardır hayatın ezeli neşidesini söylüyordu.