Bilenler bildi bu başlığı. Efendim şikayet makamındaki bu terennüm umumiyetle Van'da kadınların feleğe hitaben söyleseler bile hususen bu serzenişin ve sitemin doğrudan muhatabı kendi kocalarıydı.
Bu haklı serzenişte bir fevkâladelik yoktur. Hayatın bütün cefâsını kadınlar çeker. O vakitler en az altı yedi külfetin yemek, bulaşık, çamaşır, çocuk bakımı ve erkeklerin hiç bitmeyen gavut, murtuğa, keledoş kürt köftesi sarma gibi sinir bozucu kaprislerini hep kadınlar yerine getirir bütün bu haklı serzeniş ve şikâyetlerini ara sıra "Men de gün gördüm" terennümüyle dile getirip deşarj olmalarında bir fevkâledelik yoktur.
Tüketim Kültürünün Eve Barka Girmediği Zamanlar
Onlar modern zamanların tüketim kültürünün eve barka girmediği zamanların kadınlarıydı.. Dolayısıyla o dönemin kadınlarının zamâne kadınları gibi istek listesi bugün ki gibi uzun değildi. En fazla çarşıda Siirtli esnafın dükkanından alınmış iki elbiselik pazen ya da basmadan öteye gitmeyecek kadar mahalledeki terziye biçtirilip dikilecek entariler dışında bugünkü gibi lüksleri olmayan hayatını çocuklarına vakfetmiş vefâkar ve emaktâr anaların zamanıydı.
Bu mütevâzı ve kanaâtkar ölçüleri istisna da olsa mahallede hükümsüz bırakacak Huriye hanım gibi kadınlar da yok değildi. Bazen de bu fakir o zaman aklı kemâle ermemiş olsa da kadınların "Men de gün gördüm" serzenişinin altın bilezikle ilgili bir gizli mesaj olduğunu sezinlemişti. Fakat bu cümlenin gezme ve tozmayla ilgili bir şikâyetin konusu olduğuna az sonra anlatacağım vâkıa ya kadar hiç rastlamamıştım.
Sefalı Günler
1979 yaz sonuydu. Bahçeler içinde o küçük kerpiç duvarları sakız gibi beyaz kireçle badalanmış evlerin bütün yaz güneşini alan bağlı bahçeli zamanlarıydı. Van'da sokaklardan geçen su kanallarının şehre ve mahalleye dağların serinliğini taşıdığı vakitlerdi. Validem bir yaz ikindisinde bahçedeki karadutun kalın gövdesi altına şilteleri sermiş semaveri yakmış semaver dumanının bağlardan bahçelerden yükseldiği zamanlardı. Anlayacağınız bahçede mahallenin bütün ehibba kadınlarıyla çay sefâsındalar.
Eskilerin Psikolojik Terapisi
Yetmişli yıllarda Van'da sokağın ve komşuluğun beşeri çizgilerinden biri belki de en mühimi bu çay sefâlarıydı. Bu çay sefâları bir tür hanım meclisleri görevini ifa ediyor desem yeridir. Kimisi kızlarının talihsizliğinden bahsediyor. Kimisi de gelinlerini çekiştiriyor. Bu çay sefâlarının kadınlar için bir tür psikolojik terapi seansları olduğunu sonradan anlayacaktım. Bu çay meclisinin daimi azaları ise her zamanki gibi Haççe ğanım, Huriye ğanım Töriye abla, Kıymet Ezem, Remziye Bibi, Nigar Teyze Kamile abla Hanım abla Mevlüde Abla Zılığa abla Nigar Teyze Yaşar Abla, Rahime Abla, Kibar Abla...
Vanlıların Vazgeçilmezi Semaver Keyfi
Bir kere daha hatırlatalım Van'da çay her zaman gırtlama içilir. Kendini bilmez zamâne gençleri şimdilerde çayın içine şeker atmak gibi yeni huylar icat etseler de kırtlama şeker eşliğinde doyuncaya kadar üzerine limon sıkılır. Bir ondan bir bundan çayın rayihâsına ve lezzetine varılırdı. Ayrıca mahallenin asırlık isimlerlerini bazı kendini bilmezler Zılığa bibiye Zeliha; Ğece Ezeye Hatice son yıllarda gelenek dinlemez gençler sosyetik olma uğruna bu mahallenin alemet-i fârikası olan bu isimleri kibarlaştırarak tehdit etmeye başlamışlardır.
Belengaz Zılığa
Efendim ne ise bu uyarıdan sonra sadede gelip kadınların çay meclisiyle devam edelim. Bu hanımlar meclisi pasta, çay, çerez limon el işi ve tabiiki çeneler eşliğinde muhabbetin devam ettiği bir atmosferde pek iyi hatırlıyorum. Nuriye ğanım ki mahallenin en gâmsız ve en dertsiz hanımı olarak maruftur. Dizlerine vura vura "Men de gün gördüm!!!" Men de gün gördüm!!!" "Men de Gün Gördüm!!!" diye serzeniş ve sitemle karışık bu cümleyi üstüne basa basa bir kaç kez sıralayınca. Bütün kadınlar mahallenin en gâmsız ve rahat kadını olan Huriye ğanımın bu cümleyi kurmasında bir fevkâledelik hissetmiş olacaklar ki herkes şaşırmış bir vaziyette Huriye ğanıma yöneldi. Validem Ne oldu Huriye ğanım? diye bütün kadınların merakını giderecek soruyu Huriye ğanıma yöneltince. "Heç sorma bacım elin ğanımları taa!! Vartoya gidiy. Bizim herif meni bırağımiyi bi Ispartaya gidim". diyince Validem Huriye hanım!! Sen daha geçen hafta İstanbul'dan dönmedin mi? İki aydır Ne İstanbul, Ne Bursa, Ne İzmir ne Ankara kaldı. Gezmediğin yer kalmadı. Zavallı adamı tek başına bırakıp iki aydır bir ay bir kızında, bir ay bir oğlunda Türkiye'yi gezip geldin. Hele gün görmeyen sen misin Vaya batmış!!! Zavallı belengaz Zılığa hayatında ilk kez Van'dan çıkmış Vartoya gitmiş. O da gelinin doğumu için. O nu da emsal gösteriyorsun. Gön görmeyene bağ canım çığaydı!! Diyince kadınların kahkâhaları bahçeyi kapladı.
Ben o yaşlarda çocuk dimağımla Varto'nun hayal coğrafyamda neresi olduğunu bilmiyordum. Fakat Huriye ğanımın serzeniş ve şikayetlerinden Varto'nun İstanbul'dan da güzel bir yer olduğuna hükmetmiştim. Huriye ğanım o vaktiler Ispartaya gitti mi bilinmez, Fakat anamın ifadesiyle Türkiye'nin bütün coğrafyasını ta o vakitler gezmiş dolaşmış bir kadının bugünün feministlerine taş çıkaracak bir rahatlığını o günden müşahâde ettiğimi söylemeliyim.
Yitip Giden Güzelliklerimiz
Şimdi artık sokaklarımızda ne o kadınlar, ne de o kahkâhalar kaldı. Ne de gündelik rutinin sıkıcılığını üstünden atmak için bahçelerde kurulan çay sefâları kaldı. Aklım kemâle erip müphem ürpermelerin yerini anlamak ve bilmek zevkini idrak ettiğimde Varto'nun neresi olduğunu sonradan anladım. Hatta Cemal Süreyya'nın bir şiirinde daha iyi anladım.
Afyon garındaki küçük kızı anımsa, hani,
Trene binerken pabuçlarını çıkarmıştı;
Varto depremini düşün , yardım olarak batı'dan
Gönderilmiş bir kutu süttozunu ve sütyeni.
Adam süttozuyla evinin duvarlarını badana etmişti,
Karısıysa saklamıştı ne olduğunu bilmediği sütyeni,
Kulaklık olarak kullanmayı düşünüyordu onu kışın;
Tanrım gerçekten çocukluk günlerinizde mi?..
eşiklere oturmuş bir dolu insan
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni
Van YYÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sait Ebinç
Kapak Resmi: Ressam Mustafa Çalağan