Van YYÜ Öğretim Üyesi ve Van'ın Kent Hafzası Doç. Dr. Sait Ebinç, Van'ın efsane mekanlarından Kanlı Meşe'yi yazdı..
Bu şehri uzaktan çepe çevre asırlardır çevrelemiş ağaçlar ihata ederdi. Bu ağaçlar bahçeler içinde yaşamış büyümüş gençliğini geçirmiş ecdadımız bir nevi ruh peyzajıyla bir zevkin ve görgünün terbiyesini de oluşturmuşlardı.
Bu şehirde cana istirahat veren bu bahçelerin güzelliği. Ağaçların ortasında kalan şehirde her sokak başında bir çimenlik çayır yeşillik bahçe Van Gölüne kadar aydınlık bir abide gibi uzanırdı. Şehre ve muhite sükûnet getiren o serin sular bahçeler arasında gizlenmiş eski evler bu bahçelerin güzelliğini gece ve gündüz boyunca akan arklardan gelen su uğultularıyla tamamlanırdı?
Huzur Kokan Eski Van
Van beton cinnetine teslim oluncaya kadar devam eden bağ bahçe içindeki seyrek evlerin bulunduğu meskun alanlar 1970’lerde Doğuda Şerefiye mahallesi Batıda İpekyolu muhiti Kuzeyde Akköprü Güneyde Ğaraba mahalle hududuyla sınırlı nüfusu elli bin civarında mütevazi bir şehirdi. Otuz yıl önce bu şehirde ortak yaşama kültürünün en kesif hissedildiği yer kesinlikle sokaktı. Sokaklar adeta evlerin bahçelerin tabii uzantısıydı ve yüz metrelik bir sokakta taş çatlasa karşılıklı on on beş ev bulunurdu. Sabah saat sekizden sonra yaşlılar dışında hiçbir erkek evde kalmazdı ve sokaklar çocukların ve kadınların faaliyet sahası olarak kalırdı. Erkeklerini camiye, işe çocukların okula yolcu eden kadınlar mutlak evlerinin önünü süpürürlerdi.
Eski alışkanlığımdı çarşıya giderken hep yumuşak rayihalı bir gölgeliği olan yokuş yukarı iskele caddesinden ya da Kanlı Meşeden geçerek Sıhke caddesinden çarşıya çıkardım. Meşeli Sokağın bugün her tarafı beton demir ve asfaltın kaplanmış durumda. Meşeli sokağın sol ciheti çok değil kırk yıl öncesine kadar meşelik, kavaklık söğüt karaağaçlarla doluydu.
Bu meşelik pek çok ağacın iç içe bulunduğu içine gün ışığının düşmediği sık ağaçlar örtülü büyük bir bahçeydi. Bu bahçe Altaylızade Mehmet Efendi’nin tasarrufundaydı. Meşenin doğu cihetinde Şuşanıslı Hacı İsmail’in evi vardı. Diğer bir köşesinde ise rahmetli Baki Görürüm evi vardı. Meşenin güney cihetinde ise Mollakasımlıların bir iki evi ve az yukarıda sadece Laz Aytenin evi bulunmaktaydı.
Kanlı Meşe o kadar sık ağaçlarla dolu bir mekandı ki çocukken onun yanından geçerken hep korkuyla karışık bir ürperti duyardık. Çünkü muhitin hafızasında o meşelikte bir adamın öldürüldüğünü işittiğimiz için bizim için pek tekin bir mahal değildi.
Kanlı Meşe İsmi Nereden Geliyor?
Kışın kanlı meşeden yürüyüp sıhke caddesinden yokuş yukarı çarşıya gitiğimizde yolun sol cihetinde pencereleri pırıl pırıl silinmiş fakat yarı beline kadar caddenin kaldırımın altında kalmış eski kerpiç evlerinin penceresinden yanan sobaların sıcaklığını hissederdik. Kış akşamları küçük pencereli evlerin kırmızı perdelerinden evin huzuru sokaklara taşmış gibi görünürdü. Kanlı Meşe her zaman korkuyla hatırladığımız bir mekan değildi. Yaz günlerinde bazen meşenin boşluk alanı sayılan yoncalıkta uçurtma da uçurabiliyorduk. Bu uçurtma sefalarının sembol ismi rahmetli kütüphane müdürü Hakkı Bülbül’dü sokağın en iyi uçurtma yapanlardan biri de Allah selamet versin Hüsrev abiydi Hüsrev abide Uçurtma yapma konusunda çok mahirdi. Onun uçurtması bize sanki Kanlı Meşeden Erek dağının eteklerine kadar gittiğini düşündürürdü. Çok sonraları bu muhite Kanlı Meşe’denilmesinin nedenini bir sohbet esnasında öğrenmiştim. 1950’li yıllarda ünlü Tıp Prefesörü Hızır Alp’ın babası bir alacak verecek davasından dolayı talihsiz bir biçimde orada bir vatandaşı öldürdüğü için bu mahale Kanlı Meşe ismi verilmişti.