Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Fatih Çekirge, yumurtalarını bırakmak için tatlı suların akış yönünün tersine doğru yüzerken karşılaştığı zorluklara rağmen asla vaz geçmeyip neslini devam ettiren Van İnci Kefali Balığının büyüleyici hikayesini yazdı.
İşte! Van İnci Kefeli Balığının Sırlarla dolu o muhteşem hikayesi;
1- 1990’lı Yıllar...
Sonunda asistan olarak sınavı geçmiş ve kabul edilmişti.
Uzaktı ama olsun. Zordu ama olsun. Terörün merkeziydi ama olsun...
Antalya’dan Erzurum’a... Oradan otobüsle Van’a gidiyordu.
Muradiye’den geçerken otobüsün camından gördüğü şeye inanamadı...
Bendimahi Deresi’nin döküldüğü Van Gölü kıyısında Karadeniz’in koca “gırgır teknesi” ağ çekiyor... Kıyıya doğru sıralanmış kamyonların kasasına ağlardan tonlarca balık boşalıyordu.
Şaşkındı. Gördüğü her şey, üniversitede okuduğu su ürünleri bilimine göre imkânsızdı.
Van Gölü gibi tuzlu sodalı bir gölde balık nasıl olabilirdi?
Ve Karadeniz’deki “hamsi gırgırı”nın bir içdenizde ne işi vardı? Yasaktı.
Evet arkadaşlar...
Bu pazar, dünyada yalnızca Van Gölü’nde bulunan ve yaklaşık 600 bin yıldır burada yaşayan İnci kefalinin “kurtarıcı babası” Prof. Dr. Mustafa Sarı’nın hikâyesini dinleyeceğiz.
Mustafa Hoca’yla uzun bir konuşma yaptık. Keşke her satırını buraya alabilsem.
En azından gençler için şu sözüyle başlamalıyım:
“İnci kefali girdiği yoldan asla dönmez. Asla vazgeçmez. Siz de asla hayallerinizden vazgeçmeyin...”
Mustafa Hoca, genç bir asistan olarak çıktığı bu yolda inanılmaz şeyler yaşadı.
Ama tıpkı bir İnci kefali gibi o da yılmadı...
Sonunda projelerini geri çeviren, sürekli olarak “bırak bu inci kefalini” diye uyarıp kapıyı gösteren ve projelerini geri çeviren üniversitede su ürünleri fakültesini kurdu ve o fakülteye dekan oldu...
Oldu ama neler çekti. Devletle karşı karşıya geldi... Mahkemelik oldu. Üniversiteyle çatıştı. Kaçak balıkçılarla uğraştı...
Gelin onun şu sözleriyle başlayalım hikâyeye...
2- 'İNCİ'
kefali dünyada sadece Van Gölü’nde yaşayan endemik bir balık türü. Yaşamını Van Gölü’nün tuzlu sodalı sularında geçiriyor. Ama gölün suları üremesine uygun olmadığı için bahar aylarında büyük sürüler halinde akarsulara doğru göç ediyor. Bu öyle bir göç ki... Haziran başı gibi gelincikler açtığında, Van Gölü’nün çevresindeki tüm dereler, akıntının tersine giden balıklarla doluyor... Bu balık göçe başladığında beslenmiyor, yem almıyor. Göçü tamamlayana kadar inanılmaz zahmetlere katlanıyor. Önüne geçen şelaleleri atlayarak zıplayarak bazen uçarak geçmeye çalışıyor... Bu esnada önüne çıkan doğal ve doğal olmayan düşmanlarla mücadele ediyor. İşte benim hayatımla balığın hayatının karıştığı yer de tam burada başlıyor.”
Asistan Mustafa kafasındaki bu sorularla Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Su Ürünleri Bölümü’ne başladı. Daha şehre çıktığı an Valilik önündeki Beşyol Meydanı’yla Tekel arasında yine o kamyonları gördü. Üç tekerlekli bisikletler, kamyonlardan kasalarla balık alıyor, kamyon kasalarından balık yumurtaları yollara sızıyordu. Genç asistanın deyişiyle, “kamyon kasalarından sızan balık yumurtaları yollarda kıpkırmızı utanç izleri” bırakıyordu...
Yanındaki arkadaşına sordu:
- Nedir bu böyle!
- İnci kefali üreme mevsimi bu ay, böyle avlanır ve kamyonlarla satılır.
Üreme çağında vahşice avlanan inci kefalleri...
İşte o an kararını verdi.
Yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan inci kefallerini kurtaracaktı ama nasıl...
İL TARIM MÜDÜRÜ: ‘EVLADIM SENİN BAŞINA BİR İŞ GELMESİN’
Doktora tezi “İnci kefali” üzerine olacaktı. O ana kadar bu konuda bilimsel bir yayın yoktu. Tezini yazmak için önce göl kenarındaki köylere gitti. Ve tabii kaçak avcılarla tanıştı... Bundan sonrasını hoca şöyle anlatıyor:
“Baktım, devlet inci kefalinin üreme için yöneldiği dere ağızlarını kiraya vermiş. Kooperatifler kurulmuş, üreme mevsiminde vahşice avlanıyorlar. Böyle bir düzen... Ve görüyorum ki, bu düzenle inci kefalinin nesli tükenecek. Çünkü her yıl balığın boyu küçülüyor. Bunları gözümle görüyorum. Çünkü toplam 15 bin ton balık avlanıyor. Bunun 10 bin tonu yumurtasıyla avlanıyor. Yaptığım hesaplar gösteriyor ki, bu balık yok oluşa doğru gidiyor.”
- Peki balığı kurtarmak için girişimlerinize nasıl başladınız?
- Bir alternatif balıkçılık yöntemi geliştirdim. Ve önce devlete gittim. Tarım müdürüne gidiyorum. Bölüm başkanına gidiyorum. Dekana, rektöre gidiyorum. Valiye gidiyorum. Derdimi tezimi anlatıyorum...
- Peki sonuç?
BALIK AĞLARI VE BALIK ‘AĞA’LARI
Hoca bu soruma gülerek cevap veriyor:
- Sonuç şöyle oldu. Devletin eliyle olmayacağını acı bir tecrübeyle öğrendim. Vali, polis, jandarma “Hocam biz zaten terörle boğuşuyoruz. Bir de balığı çıkartma” dediler... İl Tarım Müdürü babacan bir adamdı. Bana şöyle dedi: “Evladım sen daha çok gençsin. Buraları bilmiyorsun. Bak sonra başına kötü bir şey gelmesin...” Sonra asıl gerçeği anladım. Meğerse balık avlanan dere ağızları kiraya verildiği için ağalık oluşmuş... Üreme mevsiminde Karadeniz’den gırgır tekneleri getirmişler...
‘DEVLET OLMAYINCA KAÇAKÇILARA GİTTİM’
Asistan Mustafa Sarı üniversiteden de olumsuz cevap alınca bu defa şöyle diyor:
- Baktım ki ne devletten ne de üniversiteden hayır var... Ben de kaçak avcılara gittim. Onlarla bir anlaşma yaptım.
- Nasıl bir anlaşma?
- Kaçakçılara dedim ki: “Gelin iki yıl hiç yasaksız avlanın. Para kazanın ama sonra av yasağına uyun... El yazımla anlaşmayı yazdık imzaladık. Tarım İl Müdürlüğü’ne dilekçeyi verdim...
- Sonuç?
‘ORTADA KALDIM’
Hoca yine güldü.
- İnci kefalinin neslini kurtarmak için çırpınan beni, bu defa bakanlık inci kefalinin neslini tüketme suçuyla mahkemeye verdi. Kaçak balıkçılar da “Hocam sen bizi kandırdın” diye suçladılar. Ortada kaldık mı yine.
MURADİYE KAYMAKAMI IŞIĞI YAKIYOR
Mustafa Hoca anlıyor ki... Ne devlete küsmek doğru, ne de kaçakçılarla anlaşmak. İşte tam bu sırada Muradiye Kaymakamı Mehmet Emin Bilmez’le tanışıyor. Kaymakam Bilmez, Mustafa Hoca’ya şöyle diyor: - Bak Hocam bu böyle olmaz. Ben geçen gün bir köye gittim. Orada bir köylüye sordum. Kaç çocuğun var. Uzun uzun düşündü, düşündü, saydı saydı, sonunda 44 dedi. Peki kaç koyunun var, dedim. Hiç düşünmeden 234 dedi. Sen böyle bak bu olaya...
İşte o an Hoca karar veriyor...
Köylülere gidip hayatlarını sürdürdükleri koyunları kaybedeceklerini anlatacak...
Sonrasını şöyle özetliyor:
- Kaymakamın o lafı bana ışık oldu. Elimde bir bilgisayar, başladım gölün çevresini dolaşmaya. Van Gölü çevresi 430 kilometre. Ben geziyorum. Köylülere diyorum ki “Siz bu gölde kendi bindiğiniz dalı kesiyorsunuz. Koyunlarınızı kaybedeceksiniz” deyince tepki geliyor...”
VE KADINLAR SON NOKTAYI KOYDU…
4- KAYIĞI TERS ÇEVİRİP TEZEKLE KAPLIYOR
- Anlatmak lazım. Ama öyle bilimsel, ekolojik laflarla değil... Ve işte o noktada kadınlara gittik. Bizim öğrenci kızlarımız kaçak balık avlayan köylerde toplantılara başladı. Camilerde, muhtarlıklarda, köy evlerinde toplantılar yaptık. Bizim kızlar anlatıyor. Doğru beslenme nedir, ishal nasıl engellenir. Sonuncu slaytta ise hep inci kefali var. İnci kefali üremeye geliyor, diye anlatıldı. Biz 8 köy hesaplamıştık. O kadar ilgi oldu ki, 24 köyde bu eğitimi gerçekleştirdik... Ve son noktayı kadınlar koydu...
TEZEK VE KAYIK
Mustafa Hoca sonradan ikna olan bir kaçak avcı köyüne gider... Bir bakar ki bir balıkçı kayığı ters çevrilmiş, üzerine tezek yığılmış... Anlar ki, evin kadını, kocası ve oğlu kaçak balığa gitmesin diye kayığı ters çevirip üzerini tezek kaplamış. Tezek çok değerli. O nedenle öylece kalmış... Bu kayık inci kefalinin kurtuluşunda kadınların başarısının sembolü oldu.
5- DÖNEMİN VALİSİ: ‘BALIĞI BIRAK KEDİYLE UĞRAŞ’
Köylüler yeni gelen valiye gidiyorlar:
- Sayın valim suyumuz yok...
Siz bize balık avını serbest yapın. Biz suyumuzu getirelim.
- Kim yasakladı bunu...
- Mustafa Sarı diye bir hoca var o yaptı...
- Tamam serbest yapıyorum...
Bu karardan sonra Vali, Mustafa Sarı’yı çağırtır:
- Hocam bu balıkla ilgili bir durum var.
- Biliyorum sayın valim serbest bırakmışsınız ama olmaz ki...
- Hocam sen bu İnci kefalini Van’ın simgesi olarak görmüşsün. Yahu bırak balığı. Bak Van kedisi var. O da bir simge... Gel sen kediyle uğraş...
- Sayın valim benim uzmanlık alanım su ürünleri...
- Yok yok sen bırak balığı, ben sana güveniyorum. Sen yaparsın.
6- UMUDUN VE AZMİN BAŞARISI
- Mustafa Hoca sürekli olarak kapısından döndüğü üniversitede su ürünleri fakültesini kurup bölümün ilk dekanı oldu...
- O kamyon kasalarından utanç kırmızısının aktığı yerde şimdi İnci kefali heykeli var...
- 1.2 milyon dolar ciro yapan balıkçılar bugün 12 milyon dolar ciro yapıyorlar...
- Atlayan İnci kefali Van emniyetinin simgesi oldu. Adına okullar açıldı.
- Ve o günlerde Mustafa Hoca’ya dert ortağı olan Muradiye Kaymakamı Mehmet Emin Bilmez, şimdi Van Valisi oldu...
- Ve nesli tükenmekte olan İnci kefali yeniden eski günlerine döndü...
Tam bu günlerde gelincikler arasında derelere doğru binlerce İnci kefali atlıyor...
&list=PL4WuPeKSUIKtAmhH6Ken0MBRXw1ZsWpyH">Van'ın Diğer Doğal Güzellikleri İçin TIKLAYINIZ