Kerpiç Evlerde Kalan Huzurumuz
Sizi bilmem ama ben kerpiç duvarlı, toprak damlı evlerde büyüdüm.
Hani derler ya huzurluysan ve mutluysan yaşadığın o yer saraylardan daha değerlidir. Kolay bir yapı gibi görünse o evler içinde bin bir emek vardır.
Kerpici özel kesilir. Kerpiç kalıbının bir yarısı yarım, diğer yarısı bütündür. Özel toprağına saman, tuz karıştırılır ve günlerce çiğnenip güneşte uyumaya bırakılır. Suyu çektikçe su verilir ve ha babam çiğnenir. Ta ki sakız kıvamı alıncaya kadar sürer gider…
Temel atılıp üzene değme hünerli ustalar kerpiçleri kilit sistemi biçiminde dizer. Ustanın mühendisliği okuldan değil, yetiştiği ustalarının tecrübesindendir. Toprağı özeldir. Geçirgenliği olmayan, yalıtımsal değeri olan özel bir topraktır. Bir duvarcı ustası olan Abbas Ayçiçek dayım malzemeyi oluştururken zamanı da malzemeye araç olarak katardı. Oluşturulan çamur çiğnenirken mahallenin verdeçeleri bizler gönüllü girerdik çamur deryasına. Bizim için oyun olan çamur babayiğit ustalar için temel malzeme olurdu.
Kerpicin Harcı Sabır
“Sabır. . Beklemeliyiz ki malaya süreceğimiz çamur zamk gibi yapışsın kerpice ki gün geldiğinde ne zelzeleye, ne de fırtınaya, kasırgaya eyvallah desin.”
Her toprak damlı evin damının zaman içinde sıvasının yenilenmesi gerekirdi. Eğer ustanıza hak vaki olmamış ve yaşıyorsa ona havale ederdiniz. Kış geldiğinde damın kardan temizliği özen isterdi. Mecrefe denen kar küreğini berberin sakal tıraşındaki titizliğiyle kullanmalıydınız ki yüzeyde çatlama, delinme olmasın. Karı yere küreyip dökmekle iş bitmezdi. Söğüt ya da kavak ağacının özel ince dallarından yapılan sekavülle süpürmek de önemliydi.
Karın lapa lapa yağdığı günlerde kimi zaman bir iki kez küremek için çıkmak gerekirdi ki ağırlığı dama zarar vermesin, yükü hafiflesin.
Bazen yılardık kar küremekten. İşte o zaman damdan dama karşı komşumuza seslenirdik:
“Bir gün hiç kar yağmayan bir şehre göçeceğim.”
O damlarda o kadar çok ant içmişliğim oldu ki gün geldi dileğim kabul gördü ve yeni yaşam yerimiz Antalya olarak yazıldı ömrümüzün defterine.
Ancak toprak damlı evlerin kendine özgü özellikleri vardı. Kışın sıcaktı mütevazı odaları. Yazın ise serin.
Gece uyurken tavandaki mertekleri sayardım. Sonra hayal gücümle onlara biçimler verirdim. Odanın orta yerinde yanan sobanın deliğinde tavana vuran ışık, iç dünyamın filmlerini oynatırdı tekmili otuz üç kısım.
Kimi zaman damlardı. Ya karını kürerken açılan bir çatlaktan olurdu ya da zamanı gelip de sıvasının yenilenmediğinden. İşte o zaman leğenler, kaplar dolanırdı evin odalarında. Yorgun günlerin emekçi kadını anamız dillenirdi babamıza:
“Herif eller kadar olamadık, takamadık damına aynalı çatısını.” Derdi.
Rahmetli babamız da:
“Az kaldı sabır.” Derdi.
Sonunda başardı… Rahmetli Memoş ağabeyin planını çizdiği aynalı bir ev kondurunca el kadar küçük bahçemize en çok anacığımız sevindi.
Şimdi ne zaman kış gelse ve toprak damlı bir evin karları kürenirken çekilen resmine rastlarsam, içime hiç durmayacak karlar yağar gibi oluyor ve üşüyorum.
Şahin Akçap
Sitemizdeki diğer köşe yazıları için TIKLAYINIZ